İnsan, mekân ve zaman ilişkisinin her işe, oluşa, olguya, işleyişe ve ilişkiye yön veren, yöntem ve içerik oluşturan süreç ve sonuçların her biri, doğrudan ya da dolaylı olarak eğitimin ürünü ve birikimidir. Bu yüzden eğitim, hem bilim hem de hizmet noktasında vazgeçilemez, ertelenemez, yok sayılamaz, devre dışı bırakılamaz, alternatifi oluşturulamaz bir konumdadır.
Öğretmenlik, insanlığın en kadim ve önemli mesleklerinden biridir. Öğretmen, çocuklarımızın şuur sermayesini artırma, bilgi haznesini zenginleştirme, idrak zeminini güçlendirme, hikmeti keşfetme, hakikate ulaşma yolculuğunda hem rehber hem de rol modeldir. Öğretmen, eğitim sisteminin öznesi, asıl unsurudur. Bir eğitim sistemi ancak öğretmeni kadar güçlüdür, başarılıdır. Öğretmenlik, insanla, insanın ahlaki, duygusal değerleri ile doğrudan ilgili olduğu için, görevi en hassas, sorumluluğu çok yüksek meslektir. Çünkü nesiller onların ellerinde var veya yok olur. Öğretmenlik, gönül vererek, her zaman taze heyecanlarla yapılması gereken bir sanattır.
Öğretmenliğin uzun yıllardır hak ettiği değeri görmediği hazin bir realitedir. Öğretmenlere sunulan maddi imkânların yetersizliği nedeniyle öğretmenlik tercih edilen bir meslek olmaktan giderek çıkmış, öğrencilerin hayallerini süsleyen bir meslek algısından uzaklaşmıştır.
Öğretmenlerimiz, tatmin etmeyen ücretten sosyal saygınlığa, çalışma şartlarından bazısı ölümle sonuçlanan şiddetin mağduru olmaya kadar birçok zorlukla baş etmek durumunda kalmışlardır.
Bilginin sosyal, kültürel, teknolojik, ekonomik tüm alanlardaki gelişmeleri doğrudan etkilediği dünyamızda, topyekûn kalkınma idealimiz, öğretmenlerimizin sorumluluğuyla aynı oranda saygınlığını da artıracak mahiyette olmalıdır. Öğretmenlerin, on yıllar boyunca birbiri üzerine eklenmiş pek çok sorunu bulunmaktadır. Öncelikle öğretmenlik mesleği itibar erozyonu yaşamakta ve mesleğin statüsü tartışılmaktadır.
Sayısı geçen yıllardaki artışına paralel olarak öğretmenlerin sorunları da artmış; alınan kararlar hayata geçirilememiş, verilen sözler unutulmuş, talepler sayısal çoğunluğun gölgesinde görmezden gelinmiştir. 18. Millî Eğitim Şûrası’nda alınan, “Öğretmen ve yöneticilerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesi amacıyla her yıl kasım ayında bir maaş tutarında ikramiyenin verilmesi, ek ders ücretinin artırılması, görev alınan projeler için ek ders ücreti tahakkuk ettirilmesi, eğitim kurumu yöneticilerine makam tazminatı ödenmesi ve ek ders ücretinin maaşlara, ek ödemenin ise emekli maaşlarına yansıtılması” kararları da hayata geçirilmemiştir.
İlme, irfana ve âlime saygıyı esas alan bir medeniyetin devamı olan Türkiye’de, öğretmenlere, yürüttükleri mesleğin maddi karşılığının hakkıyla ödenmemesinin yanı sıra manevi karşılığı olan saygı bile artık neredeyse çok görülmektedir. Hak ettiği saygıyı görmeyen öğretmenler; öğrencilerine, daha iyi bir gelecek, daha güçlü bir Türkiye, daha adil bir ülke hedefinde sorumluluk almaları gerektiğini nasıl anlatacak? Kendi haklarına ve beklentilerine kulak verilmeyen, sorunları görmezden gelinen, en makul talepleri dahi sayılsa çoğunlukları gerekçe gösterilerek reddedilen öğretmenlerden, öğrencilerine ‘insana ve haklarına saygı duymayı’ ve ‘insan onurunu esas almayı’ öğretmeleri beklenmektedir.
Biz, öğretmenliğin ne kadar önemli bir meslek olduğunu sadece 24 Kasım’da haykıranlardan olmayacağız. Biz, öğretmenlerimizin hak ettiği saygıyı gördüğü ve her an yaşadığı bir Türkiye resmi oluşturuncaya kadar her zaman ve zeminde öğretmenin değerini haykırmaya devam edeceğiz.